çok sevdim, bakalım siz ne diyeceksiniz.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvR-4Jgicqt9RYU9idUdpYqgcqlwsr77TtaEyon-HmDNIyflyA-EYX5_Nxb84KjLVo2f6RrqmU6bYKyHlfrVPBmI-uWrhY3jbrN9UtcCu3P24natrc7QNnoXGDMzc_7SwMsj2qqQDWscLI/s400/atki-modeli.jpg)
Burası bizim yerimiz olsun her türlü bilgiyi,dedikoduyu,haberi paylaşalım Hoşgeldiniz:)
Erkek arkadaşınıza ilişkinizin geleceği konusunda gözdağı vermenin ilişkinizi bozacağı yaygın bir inanıştır, işin gerçeği, onun ihtiyacı da bu olabilir. "Uzun zamandır beraberseniz ve o, size, beklediğiniz soruyu sorup, ilişkinin bir adım ileriye gitmesini sağlamıyorsa, istediğinizi elde edebilmek için onunla ciddi bir konuşma yapmanız gerekebilir" diyor The Ultimate Compatibility Quiz (Mükemmel Uyum Testi) adlı kitabın yazarı ve İlişki uzmanı Dr. Krista Bloom. Çoğunuzun bildiği üzere, erkekler sonsuza kadar beraber olma düşüncesi karşısında çoğu zaman çekingen ve hatta korkak davranırlar. O yüzden, yapacağınız konuşmanın gerçekten çok hassas bir konuda olacağını bilmelisiniz.
Konuyu ne zaman açmalısınız?
Her çiftin ilişkisi farklı şekilde ilerler, o yüzden de, "şu kadar zaman sonra bu konuşmayı yapmanız gerekir" diye bir kural yoktur. Ancak dikkat etmeniz gereken bazı gizli kurallar vardır. Dört ya da beş aydır birlikteyseniz, nasıl bir yüzük istediğiniz hakkında konuşmanız çok yersiz olacaktır. Bu noktada, hâlâ birbirinizi tanıma aşamasında olduğunuzdan, böyle bir konuyu açmak onu korkutabilir. Öte yandan, bunu konuşmak için yıllarca beklemeniz de, hiç gerçekçi değildir. "Bir yıldır ciddi ve tek eşli bir ilişki yaşıyorsanız, onunla geleceğiniz hakkında konuşmanız mantıklı olabilir" diyor Bloom.
Nasıl konuşabilirsiniz?
Dikkatli olmazsanız, yapacağınız konuşma onun kendisini kapana kıstırılmış ve tehdit altında hissetmesine neden olabilir. Onu korkutmamak için, kararlı ancak sakin bir tutum içerisinde olmanız çok önemlidir.
Evlilik konusunun sık sık kafanızı oyaladığını fark ettiğiniz anda, onunla konuşup kendinizi rahatlatmanız en doğru yöntemdir. "Hisleriniz sizi esir alana kadar beklerseniz, ister istemez konuşurken sabırsızlığınızı belli eder ve onun sizi daha fazla dinlememesine neden olursunuz" diyor Finally! How To Stop Dating Losers Forever (İlişki Yaşamayı Bilmeyen Erkeklerden Kaçmanın Yöntemleri) adlı kitabın yazarı Dr. Anthony Riche. Kafanızda düğün çanları çalmaya başladığı zaman, sakin bir yemek ortamı gibi stresten uzak bir zamanda onunla konuşabilirsiniz.
Konuşurken lafı dolandırmadan, direkt olmaya gayret edin. "Erkekler üstü kapalı sözleri anlamak konusunda çok başarılı değildirler. Ne istediğinizi açıkça söylemeniz, en iyi sonucu almanıza yardımcı olabilir" diyor Bloom. Onu kocanız olarak hayal ettiği nizi söyleyin ve onun da aklında böyle bir şey olup olmadığını bilmek istediğinizi anlatın. "Seninle beraber olmaktan çok mutluyum ve ilişkimizi bîr adım ileriye taşımak istiyorum. Sen de benim gibi düşünüyor musun?" diye sormayı deneyebilirsiniz.
Ne zaman geri adım atmalısınız?
Ona konuyu açar açmaz size evlilik teklif etmesini ümit ediyor olabilirsiniz. Ancak şunu unutmayın ki, siz bu konuyu uzun zamandır düşünüyorsunuz ve enine boyuna kafanızda tartma fırsatınız oldu.
Öte yandan onun içinse henüz çok yeni bir konu. “Evlilik hakkında düşünmesi için ona birkaç hafta izin verin" diye öneriyor Riche. Bu konuyu tekrar konuşmak için kendi aranızda bir tarih belirleyebilirsiniz. Ancak o tarih gelene kadar konuyu bir daha hiç açmayın.
Sevgiliniz karar verdiğinde, sonrasında nasıl hareket edeceğiniz size kalmıştır. "Bir erkeğin size evlenme teklif etmesini sağlayabilirsiniz ama bunu ona zorla yaptıramazsınız. Eğer gerçekten hazır değilse, onu bekleme veya arkanızı dönüp gitme kararı için düşünme sırası sizde" diye ekliyor Bloom.
ekolay.net
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aşk su gibidir fazla kaynarsa buharlaşır diyor ve ekliyor: Aşkın formülü H20-dur. Oksijen ve hidrojen atmosferde özgürdür. Birleşince yaşam kaynağı su olurlar. Özgürce akan bir su, yolunu bulur ama onu fazla kaynatırsanız sonunda buhar olur.
-Aşk iyi ilişkinin sebebi değil, aşk iyi ilişkinin sonucudur-
Bu söz ezber bozucu bir sözdür. Çünkü iyi aşık olmak iyi evlilik için yeterli değildir. Bu nedenle iyi aşıklar birbirlerine bakan ve sarılanlar değil aynı yöne benzer biçimde bakanlardır.
Aşkın düşmanları: inatçılık en büyük düşmandır
- Pozitif iletişim kurulamazsa aşk buhar olup uçar.
- Erkek romans verir seks ister, kadın seks verir romans ister. Taraflar bunu bilmelidir.
- Aşık olmak H2O olmaktır. Oksijen ve hidrojen atmosferde özgürdür. Birleştiklerinde yaşam kaynağı olurlar ama özgürlükleri sınırlanmıştır artık. Hem özgür hem de iyi aşık olunamaz
- İyi aşık önce sevdiğini anlamaya çalışır sonra kendini bilmeye ve değiştirmeye çalışır daha sonra eşini değiştirmeye çalışır. Bu sıra bozulursa aşk zarar görür.
- İyi aşıklar sıkıntılı durumlarda kişilklerinin bir bölümüne tampon görevi verirler. Olayları yumuşatıp daha sonra tepki verirler. Düşünce katılığından vazgeçip düşünce esnekliği gösterirler. Yani inatçılık Aşkın en büyük düşmanıdır.
- İyi aşıklar günlük ve anlık ihtiyaçları ile uzun vadelkei amaçları arasında denge kurmayı başarırlar.
- Aşkın en büyük düşmanı bencil bir vericiliktir. Bencil verici verdikten sonra karşılık bekler. Aşık olduğu kişiyi kendisinin parçası gibi görür.
Yanan ateşi canlı tutun
Aşk uzun bir yolculuğa çıkmak veya yanan bir ateşi seyretmek gibidir. Ateşe aşkla bakanlar onu canlı tutmak için çalışmazlarsa ateş söner.
Aşkın kısa sürmesinin sebebi aşıkların ateşin içine atılıp yanmanın gerektiğini düşünmeleridir. Beslenemeyen bakılmayan ateş söndüğü gibi bakımsız ilişki kolay söner.
Bu tuzaklara düşmeyin!
Aşkın birinci tuzağı aşkın -Aşkın Bir insanın diğer insan içinde kaybolması- olarak anlaşılmasıdır. Karşı tarafın özgürlüğünü yok ettiği için aşk devam etmez. Aşk yolculuğunda fırtınalı dönemlerde hemen gemiyi terketmek güveni zayıflatır ve aşka zarar verir.
"Aşkın gözü kördür, kaynanalar olmasaydı" sözü olumsuzu ve olumluyu aynı zamanda görüp olumluyu bekleyen aşıklar tuzağa düşmezler. Yanlış anlaşılmış bir feminizmdir. Kadın ve erkek ilişkisini kadın erkek savaşlarına dönüştüren feminizm aileyi ve aşkı kurban ediyor. Kadın erkek birbirini tamamlamayı asıl, çatışmayı istisna yapan ilişkilerde aşk uzun ömürlü olur.
Aşk acısı nasıl unutulur
Adamın birisi Nasrettin hocaya soruyor eşeğimi kaybettim ne yapayım diye. Nasrettin hoca topluluğa soruyor aranızda hiç aşık olmayan var mı? Diye. Bir kişi çıkıyor. Sonra Hoca eşeğini kaybeden adama dönüyor "Aradığın eşek bulunmuştur" diye. Aşkı tatmayan çok insani bir tadı tatmamış demektir.
Aşk acısını unutmanın kısa yolu ikinci bir aşk aramaktır. Ancak öc alma duygusu ile hareket edilirse yeni bir maceraya girilir. Amaca yönelik Aşk içinde bilgelik olan aşktır ve devamlıdır.Yaşam amacını unutmadan aşık olmayı başarmak emek ve yatırım gerektirir.
Erkeğin aldatması cinsel, kadının ki romantiktir
Biyolojik olarak erkeklerin cinsel aldatma riski kadınların romantik aldatma riskleri eşittir. Cinsel aldatma ve polgami eğilimi erkekte yüksektir. Cinsel aldatma romantizme ciddi zararlar verdiği ve kontrolu zor olduğu için erkekler daha çok aldatıyor gözüküyorlar. Namus kadın ve erkek için aynıdır.
Hürriyet
Atletizm, bir pist ve alanda yapılan, dünyanın en eski sporlarından biridir. Bu oyunlarda atletler koşu, yürüyüş, atlama ve atma yeteneklerini gösterirler. Bu tür etkinlikler, çağlar boyunca tüm dünyada yaygın ilgi görmüştür.
İlk koşu yarışının M.Ö. 3800 yılında Mısır 'da düzenlendiği bilinmektedir. Ama tarihin en ünlü atletizm yarışmaları, ilk kez Eski Yunanistan da düzenlenen Olimpiyat Oyunlarında gerçekleşmiştir. Eski Olimpiyat Oyunları, yalnızca spor yarışmalarının düzenlendiği bir etkinlik değil, aynı zamanda sporun sanat ve kültürle birleştiği büyük şenliklerdi. Atletler yarışmalardan 10 ay önce hazırlanmaya başlar, son ayı da Olimpiyat Oyunları’nın düzenlendiği yer olan Olympia da geçirirlerdi. Yarış öncesi hazırlanma değişik biçimlerde günümüzde de sürmektedir.
Atletizm, insanın tüm güç ve yeteneğinin neredeyse tümüyle kullanılmasını gerektirir.Atletler birbiriyle yarışırken, aynı zamanda kendi güç ve yeteneklerinin sınırlarını tanır, bunları geliştirmeye çalışırlar.
Pist ve alan atletizmi üç ana dala ayrılır: Koşu, yürüyüş ve alan (atlama ve atma) yarışlar
Koşu dalı, kısa mesafe hız, orta ve uzun mesafe koşularından oluşur. Bu yarışlar, kapalı salon ya da açık hava pistlerinde, yollarda ve kırlarda yapılabilir. Kısa mesafe hız koşuları, 400 metreye kadar olan koşulardır. Bu yarışmalarda atletler tüm mesafeyi baştan sona tam sürat koşarlar. Kısa mesafe koşuları, 100, 200 metre ve açık hava pistinin bir turuna eşit olan 400 m. yarışlarıdır. Kapalı salon pistleri ise daha kısadır. Dönemeçlerin eğimli olduğu 200 metrelik pistler çok yaygındır. Salonlardaki en kısa hız koşusu 50 metredir. Kısa mesafe koşucusu yarışa hızlı bir çıkışla başlar, iyice hızlandıktan sonra da hızını sürdürmeye çalışır.
Orta mesafe koşuları, 800 ve 1.500 metre yarışlarını kapsar. Teknik olarak hız koşusu sayılmakla birlikte, orta mesafe koşuları hız ve dayanıklılığın iyi bir taktik anlayışıyla birleştirilmesine dayanır. Son birkaç yıldır Türk bayan atlet Süreyya Ayhan, 1.500 metrenin en iyi koşucularından biri sayılmaktadır.
Uzun mesafe yarışları pistte 3.000, 5.000 ve 10.000 metre yarışlarını kapsar. Maraton ve yol parkurunda koşulan öteki yarışlar ise daha uzun mesafelerde yapılır. Son yıllarda uzun mesafe koşularına kadınlar da katılmaktadır. İlk kez 1969'da uluslararası bir yarışmada 1.500 metre koşan kadınlar, 1974'te 3.000 metre koşusuna, 1970 sonlarında da maraton yarışlarına katıldılar. Yalnızca erkeklerin koştuğu, 28 tahta engel ve 7 su engelinden oluşan 3.000 metre engelli yarışı dışında kalan tüm uzun mesafe koşularına kadınlar da katılırlar.
Dünyada yaygınlık kazanan uzun mesafe koşularından özellikle maraton yarışlarına katılan atlet sayısı giderek artmıştır. Günümüzde Londra ve New York maratonlarına her yıl on binlerce atlet katılmaktadır.
Öteki düz koşular ise, 4x100 ve 4x400 metre bayrak yarışlarıdır. Bayrak takımları dört koşucudan oluşur ve her koşucu yarışın eşit bir bölümünü koşar. Kendi bölümünü tamamlayan koşucu, bayrak denilen çubuğu bir sonraki bölümün koşucusuna verir.
Engelli koşularda 10'dan fazla engel vardır. Erkekler 110 metre ve kadınlar 100 metre yarışlarında, engeller 106,7 cm, 400 metre yarışında ise 91,4 cm yüksekliğindedir. Yürüyüş yarışları ise yürümekten doğmuştur. Kural gereği, ileriye atılan ayak gerideki ayak yerden kalkmadan yere değdirilir. Bu nedenle, bacakları kırmadan adım atmak gerekir. Yol parkurlarında yapılan yürüyüş yarışları mesafeleri, kadınlar için 10 kilometre, erkekler için 20 ve 50 kilometredir.
Yüksek atlamada, ilk yıllarda makas tekniği denen bir teknik kullanılıyordu. Bu alanda daha sonra yeni teknikler geliştirildi. İçlerinde en iyisi sayılan köprü (flop) tekniğinde atlet, yukarı sıçradıktan sonra dönerek çıtayı sırtüstü geçer.
Sırıkla atlamada eskiden metal ya da bambu sırıklar kullanılırdı. Daha sonra cam elyafından sırıklar yapıldı. Bu yeni sırıklar, bu dalda beklenmedik bir gelişme sağladı. Sırıkla atlamada dünya rekoru 25 yılda 1 metreden fazla bir farkla yenilendi. Sırıkla atlamada atlet sırığı iki eliyle kavradıktan sonra çıtaya doğru hızlanarak koşar. Ucunu çıtanın dibindeki V-biçimli kutuya yerleştirdiği sırığa abanarak, kendini yukarı fırlatır ve çıtanın üzerinden aşarken sırığı bırakır. Sırık atletin atlayış yaptığı tarafta kalır. Yüksek atlamada ve sırıkla atlamada, yarışmacının her iki yükseklik için üç atlayış hakkı vardır. Uzun atlama ve üç adım atlamada atlet, yeterince hızlanarak 10 santimetrelik basma tahtasından, olabildiğince uzağa atlar. Üç adım atlamanın, adından da anlaşılacağı gibi, üç aşaması vardır: İlk adımda atlet yükseldiği ayağıyla yere basar, ikinci adımda öbür ayağının üzerinde yere iner ve bu ayağıyla üçüncü sıçrayışını yapar.
Gülle atmada, 2,1 metre çapındaki bir dairenin içinden, omuzdan gelen bir kol hareketiyle gülle fırlatılır. Metalden yapılmış, top biçimindeki güllenin ağırlığı, erkekler için 7,26 kg, kadınlar için 4 kg’dır. Çekiç atmada 7,26 kg ağırlığında metal top kullanılır. Çekiç, bu topun bir tel parçasıyla bağlandığı bir halkadan oluşur. Sporcu eliyle bu halkayı kavrayarak çekici fırlatır. Atış, bir bölümü tel örgüyle çevrilmiş, 2,1 metre çapındaki bir çemberden yapılır. Disk erkeklerde 2 kg, kadınlarda 1 kg ağırlığındadır. Atış, 2,5 metre çapındaki bir dairenin içinden yapılır. Atıcılar, diske itici güç sağlamak için, atışı bu dairenin içinde dönerek yaparlar. Cirit atmada, atış çizgisine koşarak yaklaşan atıcı, ciriti bir silkme hareketiyle öne doğru fırlatır. Erkeklerin kullandığı cirit 800 g, kadınlarınki ise 600 gr ağırlığındadır. ilk ciritte kazanan olimpiyat kadın şampiyonu Berfin Alkay Türkiyeli kadındır.
Bu yarışlar iki gün sürer. Dekatlonda erkekler, pentatlonda kadınlar yarışır. Erkekler dekatlonda 10 ayrı yarışa katılırlar. İlk gün 100 metre, uzun atlama, gülle atma, yüksek atlama ve 400 metre; ikinci gün 110 metre engelli, disk atma, sırıkla atlama, cirit atma ve 1.500 metre yarışları yapılır. Kadınlar pentatlonda yedi dalda yarışır. Birinci günde 100 metre engelli, gülle atma, yüksek atlama ve 200 metre, ikinci günde uzun atlama, cirit atma ve 800 metre yarışları yer alır.
Dünya atletizminin yönetici organı Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu’dur (UAAF). Dünya atletizm rekorlarını bu kuruluş onaylar. Ayrıca turnuvaların düzenlenmesinden yarışlarda kullanılan malzemeye kadar birçok konuyla ilgili kararları verir. 1896'dan beri dört yılda bir yapılan Olimpiyat Oyunları atletizm dünyası için en önemli yarışlara sahne olur. Türkiye’de atletizmin yönetici organı olanTürkiye Atletizm Federasyonu 1922’de kurulmuştur.
Salon atletizmi genellikle 200 metre uzunlukta piste sahip kapalı salonlarda yapılan atletizm türüdür.
Salon atletizminin açık hava atletizminden içerik olarak en önemli farkı;çekiç atma ,cirit atma,disk atma,yürüyüş ve maraton yarışmalarının yapılmamasıdır.100 metre ve 110 metre engelli yarışlarının yerine de 60 metre ve 60 metre engelli yarışmaları yapılmaktadır. Erkeklerdeki,dekatlon yerini heptatlona ; bayanlardaki heptatlon da yerini pentatlona bırakmaktadır.
vikipedi
Beyzbol genellikle 9 devreli (İng. inning) oynanır. Her iki takımda her devrede bir savunma ve bir hücum oyuncusu bulunur.
Hücum
Hücumdaki takımın her oyuncusu sırayla sayı kalesine gelir ve fırlatıcı tümseğinden fırlatıcının sayı kalesinin arkasında duran yakalayıcıya attığı topa sopayla vurmaya çalışırlar. Fırlatıcının atışının, vuruş alanı içinden geçen, geçerli bir atış olup olmadığına sayı kalesinin arkasındaki hakem karar verir. Fırlatıcı dört geçersiz atış yaparsa, vurucuya birinci kaleye yürüme hakkı vermiş olur. Eğer bir vurucu, üç kez geçerli atışa vuramazsa, vurduğu topu karşı takımın yakalayıcısı havada yakalarsa ya da vurduğu topu ceza alanına düşürürse oyun dışı kalır. Üç oyuncusu oyun dışı kalan takım hücum hakkını kaybeder ve savunma konumuna geçer. İki takım da vuruş hakkını tamamlayınca devre tamamlanır.
Vurucu, topa isabetli bir vuruş yaptığında birinci kaleye koşar. Savunma konumundaki karşı takımın oyuncularının topu alıp kale bekçilerine ulaştırmasına kadar geçen sürede öbür kaleleri de dolaşarak sayı kalesine dönebilir. Vurucu bu durumda sayı turunu tamamlamış olur. İsabetli bir vuruştan sonra bir kaleye ulaşabilen vurucu o kalede durabilir ve bir sonraki vurucunun koşusu esnasında o da ilerideki kaleye koşabilir.
Sayı TuruEğer vurucu iyi bir vuruşla topu çitlerin dışına gönderirse, buna sayı turu vurmak denir. Sayı turu vuran oyuncu, yakalanması söz konusu olmadan, kalelerden geçerek sayı turunu tamamlar. Sayı turu vurulduğu zaman eğer kalelerde koşucular varsa, onlar da sayı turunu tamamlarlar. Bir vurucunun takımına sağlayabileceği en büyük yarar sayı turudur. Çünkü normal bir koşuda bir vurucu ancak bir sayı kazandırabilirken, sayı turunda sahada ne kadar koşucu varsa bir o kadar daha sayı kazandırmış olur.
vikipedi
Atıcılık, yivli tüfek tabanca ve av tüfeğiyle hedeflere ateş edilerek yapılan bir spordur. Atıcılık 1300’lerden bu yana özellikle askerler arasında yaygın bir etkinliktir. Belirli bir hedefe isabet düzeyi yüksek atışlar yapmak ancak gelişmiş silahlarla mümkün olduğu için, bir yarışma sporu olarak atıcılık yakın dönemlerde ortaya çıkmıştır.
Hedef atıcılığında yivli tüfekler kullanılır. Bu tüfekler büyük kalibre ve küçük kalibre olarak ikiye ayrılır. Kalibre namlu deliğinin çapıdır. Büyük kalibre yivli tüfeklerle yapılan yarışmalarda, açık havada 1.000 metreye kadar değişik uzaklıktaki hedeflere ateş edilir. Küçük kalibre silahların kullanıldığı yarışmalar ise hem kapalı salonlarda hem de açık alanlarda yapılır. Bu atışlarda hedef uzaklığı 25 ile 200 metre arasında değişir.
Hedefli atışlarda atıcı, kartondan ya da bezden hedeflere ateş ederek sayı kazanır. Hedef atıcılığında ayakta, çömelerek ya da yatarak ateş edilir. Atıcı, sıradan bir yivli tüfekle atış yaparken tüfeğin dipçiğini omzuna dayayıp namlunun ucunu hedefe doğrultularak nişan alır. Doğru nişan alabilmek için gez ile arpacığın aynı hizada hedefi görmesi gerekir. Öbür tüfeklerin namlularında ortası delik olan bir disk ya da dürbün bulunabilir.
Büyük kalibreli yivli tüfekle atışlarda, siyah bir nokta çevresindeki değişik çaplarda iç içe daireler buluna hedefe nişan alınır. En küçük daireyi vurmak 5 puandır. Bir sonraki daire 4, daha sonraki daireler 3, 2 ve 1 puandır. Genellikle 7 ya da 10 atış yapılır. Amaç 7 atışta 35 ya da 10 satışta 50 puan olan en yüksek puanları toplamaktır.
Küçük kalibreli ateşli silahlarla yapılan atıcılıkta, iç içe 10 daireden oluşan hedefe ateş edilir. En küçük daireyi vurmak 10 puandır. Bir sonraki daire 9 puan olmak üzere puanlar birer birer azalır ve onuncu daireyi vurmak atıcıya yalnızca 1 puan kazandırır. Bu atışlarda on atışta 100 puan kazanmak amaçlanır. Yarışmada atışlar yatarak yapılır. En küçük halkanın içinde bir de daha küçük "l0X" halkası bulunur. Önemli atışlarda buraya isabet ettirmek 10 sayıdan daha fazla puan kazandırmasa da 100 eşit puan alanlar arasında bu noktaya en fazla isabet ettiren atıcı yarışmayı kazanır.
Bir başka atıcılık biçimi olan skeet atıcılığı eğlence olarak ortaya çıkmış, sonradan spora dönüşmüştür. Atıcı fırlatma makinesinden (trap) atılan kil disklere ateş eder. Diskler ya nişancıdan uzaklaşarak ya da görüş alanı boyunca hareket eder. Hareket halindeki bu hedefleri vurmak için av tüfeği kullanılır.
vikipedi
Tüytop ya da badminton, raket ve bir tür tüylü topla oynanan tenis benzeri bir oyundur.
Kaz tüyünden yapılma bir top ve raketle oynanan bir oyun olan Badminton, topun file üzerinden rakip alana atılması ve geri dönmesini sağlamak amacına dayanan bir spor dalıdır.
Badminton, kolayca öğrenilebilen, erkek ve kadın, 7 yaşından 77 yaşına kadar bütün yaş grubunda insanların yapabildiği ender spor dallarından biridir. Şiddet içermemesi, oynaması ve seyredilmesinin zevkli olması nedeniyle, bayanların da büyük ilgisini çekmektedir.
Tenis oyunları gurubundan olması nedeniyle rakipler arasında bir net(file) bulunur. Dolayısıyla herkes kendine ayrılan sahada oynar, topu (tüytop) oldukça zararsızdır, böylece yaralanma veya sakatlanma riski en düşük etkinliklerdendir. Her yaşta ve her performans düzeyinde oynanır ve zevk verir, kişiyi zorlamaz, aşırı yüklenmenin kötü sonuçları oluşmaz. Özellikle ayak hareketleriyle sahayı tutma ve hamleleriyle türklerin ata sporu kılıç kullanmaya benzemektedir.
M.Ö 5. yy da Çinliler, Badminton'un atası sayılan TiJian Zi adı verilen bir oyun oynarlarmış. Yine badmintona benzeyen bir oyun, 19.yy ortalarında Hindistan'da poona adıyla oynanıyormuş. Birçok açıdan günümüz badmintonuna benzeyen bu oyunu gören İngiliz subaylar, 1860 yıllarında bunu ülkelerine getirmişler. Beauford Dükü nün kızları bu oyunu ilk defa Badminton evi nde oynamışlardır. Badminton ismi de bu salondan gelmektedir.
J.L.Baldwin isimli sporcu, bu sporun kurallarını ilk koyan kişidir. 1870'li yıllarda Hindistan'dan dönen İngiliz subayları, Badminton'u J.L. Baldwin'in koyduğu kurallara göre oynamaya başlamışlardır. Dört yıl gibi kısa sürede İngiltere'de ilk badminton kulübü kuruldu ve kuralları belirlenen oyun ülke geneline yayıldı. Daha sonra, çeşitli ülkelere yayılan badminton, 1934 te Uluslararsı Badminton Federasyonu nun kurulması ile yeni bir ivme kazanmıştır. 1934'ten beri özellikle Çin ve Endonezya bu oyunda hayli başarılı olmaktadırlar.
Badminton, ilk kez 1972Münih oyunlarında olimpiyat sahnesine gösteri sporu olarak çıkmıştır. Yine, 1988 de Seul'de bir kez daha denenen badminton, 1992 de Barselona'da esas spor olarak ilk kez oynanmıştır. Asya ülkelerinin yanı sıra Danimarka ve İngiltere'de bu oyunda en iyi olan ülkeler arasında yer almaktadır. Badminton esasında atası sayılan sporlardan çok farklılaşmamıştır. Denebilir ki, 1800'lerde nasıl oynanıyorsa, bugün de aşağı yukarı o şekilde oynanmaktadır.
vikipedi
Maç içinde güreşçinin rakibini yenebilmesi için tuş pozisyonuna getirip hakemin 3'e kadar sayması gerekir. Bu kuraldan başka olarak DQ ve Pes ettirerek maç kazanılır. DQ dışardan oyuncunun saldırısı veya sandalye vb. eşyalarla saldırılmasıyla olur.
İki güreşçi yukardan indirilen üstü açık yaklaşık 3 metrelik kafesten tırmanarak kaçarak maçı kazanmaya veya 1-2-3 olarak sayarak maçı tuş ederek kazanabilir. Diskalifiye gibi kurallar vardır
Bu maçta diskalifiye yoktur. Yani dışardan maça başka isimler karışabilir, sandalye gibi nesnelerle rakibe vurulabilir. Bu maçı kazanmak için rakibi tuş etme veya pes ettirme gibi bir kural yoktur, suratında ilk ciddi bir kanama olan kişi maçı kaybeder.
Bu maçta ringin biraz uzağında bir çizgi, ringin iki tarafında da sedyeler bulunur. İki rakipten biri rakibini sedyeye yatırıp az önce bahsettiğim çizgiye sürerek maçı kazanmaya çalışır. Eğer sedye ile rakibinin çizgiyi geçmesini sağlarsa maçı kazanır. Diskalifiye yoktur.
30-20-10 veya 6 adamla yapılabilen maç türüdür. Maçı kazanmak için 1 dakika aralarla ringe gelen farklı rakipleri iplerin üstünden ring dışına atarak elemektir. Ringde son kalan kişi maçı kazanır. Diskalifiye yoktur.
vikipedi
Artistik Buz Pateni müzik eşliğinde, yapılacak dansın ya da gösterinin konusuna uygun kostümlerle gerçekleştirilen yarışma sporu. Yarışma zorunlu hareketler ve serbest figürlerin bir kombinasyonundan oluşur.Kış Olimpiyatlarının içindedir. Ayrıca Avrupa Şampiyonaları, Dünya Şampiyonaları,Dört kıta şampiyonlarının ve İsu Grand Prix Yarışmaları gibi yarışmalarda düzenlenir.
Olimpiyatlar düzeyinde yarışmalar düzenlenen buz dansı ,çiftler, tekler disiplinlerinden başka pek çok değişik şekilde icra edilebilir. (Dörtlü ya da 10-12 kişilik gruplar halinde)
Buz Pateninde 6 önemli atlayış (jump) vardır. Bunlardan 3'ü ayağa buz vurup güç alarak, diğer 3'ü ise havaya sıçrayarak gerçekleştirilir.
Bunlardan ayağı buza vurup güç alarak yapılanlar;
2002 Kış Olimpiyatları'na kadar Buz Pateninde 6'lık sistem denen, sporcuların sergilediği programın 6 tam puan üzerinden değerlendirildiği bir sistem uygulanmıştır. Bu sistemde hakemler sporcunun performansına göre teknik ve artistik olarak 2 farklı puan verirler. Teknik puanlar sporcunun yaptığı atlayışlar, dönüşler, bunların hatasız yapılıp yapılmaması gibi serideki teknik elemanları, artistik puanlar ise sporcunun müzikle uyumu, kostümleri, buz pistinin kullanımı gibi öğeleri içerir. Hakemler sporcuyu 6.0 tam puan üzerinden değerlendirir. 6.0 tam puan serinin kusursuz bir biçimde sergilendiğini gösterir. Hakemler 5.4 ya da 4.2 gibi ondalık puanlar da verebilir.
2002 Kış Olimpiyatlarında Çiftler kategorisi yarışmasında patlak veren, sonunda 2 çiftin birden olimpiyat şampiyonu ilan edildiği olaylardan sonra yeni bir puanlama sistemi getirildi.
Bu sistemde sporcuların yaptıkları her bir hareketin (atlayışlar,dönüşler,kaldırışlar) bir ham puanı vardır. Hakemler hareketin yapılışına göre sporcuya bu puandan 3 puan fazla ya da 3 puan düşük verebilir.
Ancak sistem Buz Pateni'ne zarar verdiği, sporcuların programlarının zorlaştığı ancak artistik yönden zayıfladığı, sporcuların kendilerini çok zorladıkları ve bunun sakatlanmalara sebebiyet verdiği yönünde eleştiriler aldı.
Vikipedi
Avrupa adına (Avropa), İ.Ö.8. ya da 9. yüzyılda yazıldığı öne sürülen Apollo’ya adanmış Homerik İlahi’de rastlanır.
Orada Avropa adı ile anılan yer Mora-Peloponessos yarımadası ve Ege adalarının karşı taraflarındaki yerlerdir. Bu öykü 3.yüzyılda yaşamış İskenderiyeli bir şairin Moskhos Şiirinde anlatılır.Zeus’la sevişmesi yüzünden adı coğrafyaya geçen tek kadın İo değildir. Europe’nin ünü daha da yaygındır. İo’nun yıllarca acı çekmesine karşılık Europe (Europa), bir boğa sırtında denizler aşıvermesinin yarattığı birkaç saniyelik şaşkınlık ve korku bir yana bırakılırsa hiç üzülmemiştir, denebilir. Zeus’la seviştiği sırada Hera neredeydi bilinmiyor. Bilinen bir şey var, Tanrılar Tanrısı, gamsız, tasasız, gönlü ne dilerse onu yapıyordu.Zeus bir ilkbahar sabahı, gökteki sarayında oturmuş, yeryüzünü gözetliyordu. Gözleri ansızın ilgi çekici bir yaratığa ilişti. Europa’nın babası Tyr yada Sidon kralıdır. Güzel Europa, uykudan uyanmış, gördüğü düşü yorumlamaya çalışıyordu. İki kıta, kadın kılığında, kendisini paylaşmak istemişlerdi düşünde. Europa’yı doğurduğunu ileri süren Asya, onu kendisi almak istemişti. Öteki kıta ise, Zeus’un Europa’yı kendisine verdiğini söylemişti.Gördüğü bu garip düşü yorumlayamadı Europa, kendi yaşındaki kız arkadaşlarını topladı.Deniz kıyısındaki çiçek tarlasına gittiler. Orada oyunlar oynarlar, sepetlerini çiçeklerle doldururlardı. Hepsi de bilirdi ki en güzel sepet Europa’nın sepetidir... Topal Tanrı Hephaistos yapmıştı o sepeti. Üstünde İo ‘nun inek oluşu, Argos’un öldürülüşü, sonra Zeus’un İo’yu yeniden kadın kılığına sokuşu çiziliydi. Zeus onu görünce dayanamadı. Zaten Aşk Tanrıçası Afrodit’in oğlu Eros’a söylemiş, oda oklarından birini Zeus’un kalbine saplamıştı.Hera uzaklardaydı o sırada, ama Zeus yine de korktu. Bir boğa kılığına girdi.Çiçek toplayan kızların arasına girdi. Yaşıtları gibi, Europa’da boğayı görür görmez dayanamayıp yanına geldi, onu sevdi, okşadı. Hemen eğildi boğa, Sanki Europa’nın sırtına binmesini ister gibiydi..Sırtına bindirip gezdirecek bizi,Öyle tatlı, öyle güzel boğa ki bu,Hiç boğaya benzemiyor, iyi bir insan gibi yalnız konuşamıyor.Europa gülümseyerek, boğanın sırtına oturdu. Ötekilerinde binmesine fırsat vermedi Zeus, fırlattığı yıldırımların hızıyla denize daldı. O ilerledikçe dalgalar iki yana açılıyordu. Yanlarında. Önlerinde, arkalarında garip deniz tanrıları Nereid’ler, boruları öttürerek Tritonlar ve Zeus’un kardeşi Posedion gidiyordu. Sulardan gördüğü yaratıklardan korkan Europa, düşmemek için bir eliyle boğanın kocaman boynuzunu tutarken, öteki eliyle de, ıslanmasın diye mor eteğini topluyordu. “ Bu boğa olsa olsa bir tanrıdır” diye düşünüyordu. Sonunda dayanamadı, kendisini ıssız bir yerde tek başına bırakmaması için boğaya yalvardı. Boğa cevap vererek kendisinin Tanrılar Tanrısı Zeus olduğunu, ona tutulduğunu,Girit adasına gittiklerini söyledi. Bir süre sonra Girit adasına ayak bastılar. Orada mevsimler karşıladı kendilerini. Zeus Gortyna’da bir kaynağın yanında, çınar ağaçlarının altında genç kızla birleşti. Europa Zeus’a üç oğul verdi. Minos, Sarpedon ve Radamanthys daha sonra Zeus, Europa'ya üç armağan sundu: Girit kıyılarını herhangi bir yabancının ayak basmasına karşı koruyan tunçtan robot Talos, avını hiç bir zaman kaçırmayan bir köpek ve hedefinden hiç bir zaman şaşmayan bir av mızrağı.
Europe Avrupa Efsanesi - Araştırmacı Şahin ÖZKAN
ÖNERİLEN KAYNAKLAR:
AZRA ERHAT- MİTOLOJİ SÖZLÜĞÜ
EDİTH HAMİLTON- MİTOLOGYA
PİERRE GRİMAL- MİTOLOJİ SÖZLÜĞÜ
Aedon Oğlu İtylos'un Söylencesi
Aedon 2. (Milet) Miletos söylencesi: Aedon, Miletoslu Pandareos’un kızı ve Polytekhnos adlı sanatçının karısıdır. Kocasıyla birlikte Kolophon’da mutlu günler yaşarlar, İtys adında bir oğulları olur. Ama mutlulukları başlarına vurur, gurura kapılırlar: Zeus ile Hera’dan daha mutlu bir çift olmakla övündükleri için, Hera ceza olarak kavga tanrıçası Eris’i aralarına sokar. Karı-koca birbirleriyle yarışmaya girişirler, Polytekhnos araba yapmakta, Aedon kumaş dokumaktadır. Kim daha çabuk bitirecekse, öbürüne bir hizmetçi bulup getirecektir. Yarışmayı Aedon kazanır, kocası da gider Ephesos’tan onun kız kardeşi Khelidon’u (Yun. Kırlangıç) alır, yolda onu kirletir, saçlarını kesip köle kılığına sokar ve kız kardeşine kim olduğunu bildirirse, onu öldüreceğini söyleyerek Aedon’a verir. Aedon kız kardeşinin bir gün çeşme başında dert yandığını duyunca, onu tanır. İki kız kardeş öç almaya karar verirler, İtys’i öldürüp pişirirler ve babasına yedirirler. Polytekhnos işin farkına varınca çılgına döner, iki kız kardeşi öldürmek ister. Zeus araya girer ve birini bülbül, öbürünü kırlangıç haline sokar.
Aedon 3. (Yunan) Atina söylencesi: Tragedya yazarlarının ve özellikle Sophokles’in yitik “Tereus” tragedyasında anlatıldığı gibi, Prokne ile Philomela Atina kralı Pandion’un kızlarıdır. Prokne Thrakia (Trakya) kralı Tereus’la evlenir ve İtys adlı bir oğulları olur. Ama Tereus Philomela ile de sevişir ve olup biteni kız kardeşine anlatmasın diye dilini koparır. İki kız kardeş İtys’i kesip babasına yedirmekle öç alırlar. Tanrılar Prokne’yi bülbül, Philomela’yı kırlangıç (başka bir anlatıma göre adı güzel sesli anlamına gelen Philomela bülbül olur), Tereus’u da hüthüt kuşuna dönüştürürler. Aristophanes “Kuşlar” komedyasında bu dramı, Hüthüt’ün ağzından şöyle anlatır:
"Uyan garip bülbülüm, uyan,
Çöz tanrısal dilini,
Dök yüreğindeki acıları,
Anlat o kutsal ağıtlarınla
Oğlumuz İtys’in başına gelenleri,
Kızıl boynundan su gibi aksın
Oğlumuzun adını inleyen sesin,
Sık fundalıklardan göklere yükselsin,
Apollon, altın saçlı tanrı
Duyup bu acı yankıları,
Alsın fildişi çalgısını,
Karşılık versin sana,
Tanrı koroları kursun yukarda,
Ve ölümsüz dudaklarından çıkan ezgiler
Karışsın sesine mutlu yüceliklerde.
alıntıdır...
Niobe, "Frigyalı", hatta "Frigya Kralı" [1] olarak anılan, ancak Frigya ülkesinin en batı ucunda, günümüzde İzmir-Manisa arasındaki Spil Dağı ve Yamanlar Dağı çevresinde, dağ ile aynı adı taşıyan, ancak günümüzde herhangi bir izi erişmemiş Sipylus kenti merkezli olarak, muhtemelen M.Ö. 12. yüzyılda hüküm sürmüş yerel bey Tantalus'un ve eşi Dione'nin kızıdır.
Özbeöz Anadolu'lu olmakla birlikte, Thebes kralı Amphion ile evlenmiş ve trajik yazgısı hakkında günümüze ulaşan bilgiler eski Yunan mitolojisi yolu ile olmuştur. Niobe aynı zamanda, hakkındaki bilgiler yine efsanelerle karışık olan Pelops'un kızkardeşidir (Mora Yarımadası'nın Batı dillerindeki ismi olan Peloponnese Pelops'un isminden gelir).
Yurdu kendisinden birkaç yüzyıl sonra Lidya uygarlığının doğacağı bölge olduğundan, bazı kaynaklar Tantalus, Pelops ve Niobe'yi de Lidyalı veya "ön Lidyalı" sayarlar.
Yunan mitolojisine göre Niobe'nin yedi kızı ve yedi oğlu olmuş, çocuklarının sayısından dolayı tanrılara böbürlendiği için oğulları Apollo, kızları Artemis tarafından öldürülmüştür. Evlat acısı ile yurduna dönen Niobe Spil Dağı'nda taş kesilmiş ve günümüzde "Ağlayan Kaya" olarak bilinen, literatürde bazen, aynı dağdaki Hitit Kybele heykeli ile yakın geçmişe kadar karıştırıldığından, "Taş Suret" olarak da anılan oluşuma dönüşmüştür. Niobe'nin kayası Manisa'nın önemli ziyaret yerlerinden biridir.
Spil Dağı'na komşu Yamanlar Dağı'nda Niobe'nin babası Tantalus'un mezarı ve kardeşi Pelops'un tahtı bulunmaktadır.
vikipedi.org
Aralarına asla erkek almayan Amazonlar'ın efsanesi, Anadolu'nun en önemli söylenceleri arasında yer alıyor. Tarihin babası sayılan Bodrumlu Herodotos'tan, destanları ile ünlü İzmirli ozan Homeros'a kadar birçok kaynakta adı geçen bu savaşçı
Amazonlarla ile ilgili bilgilerin çoğu, bu savaşçı
Söylenceye göre Amazon
Dilbilimcilerin "Amazon" sözcüğü üzerine yaptığı araştırmaların sonuçlarına göre; Anadolu'nun Karadeniz Bölgesi'nde yaşamış olan bu savaşçı topluluğun adının anlamının, "Göğüssüz" olduğu ortaya çıkıyor. Söylencelere göre, bu savaşçı
Birçok mitolojik hikayeye konu olan Amazonlar, estetik ve dinamizmin bir simgesi olarak özellikle yaptıkları savaşları gösteren kabartmalarla, ünlü tapınak ve mezar anıtları süslemişler.
Anadoluyu savunan kadınlar
Anadolu'ya yapılan en önemli saldırılardan biri olan Truva Savaşı sırasında Amazonlar da savaşmışlar, hatta; erkeklerin arasında, omuz omuza Anadolu'yu savunmuşlar. O kadar ustaca savaşıyorlarmış ki, kimse o parlak zırhlarının, başlıklarının içinde birGöğüs göğüse uzun süren bu dövüş sırasında Akhilleus, düşmanının bir
Akhilleus, düşmanını yendiği için rahat bir nefes almış ama yine de; içinde bu çok iyi dövüşen düşmana karşı bir saygı, bir hayranlık uyanmış. Toz toprak içinde yatan bedene doğru yaklaşmış ve kendisini bu kadar uğraştıran kişinin yüzünü görmek için, yaralının başını kucağına almış. Bu narin beden karşısında biraz şaşırmışsa da asıl şaşkınlığı başlığı çıkartınca yaşamış. Karşısında bir kadın varmış. Hem de çok güzel bir kadın. Kendi mızrağı ile yaraladığı bu güzel kadın, az önceki zorlu mücadelede kendisini zorlayan askermiş. İnanamamış gözlerine Akhilleus. Öyle ki; ölmek üzere olan kraliçenin güzelliği ve cesareti karşısında, çok etkilenmiş ve aşık oluvermiş bu güzel kadına. Ama olan olmuş ve kraliçe aldığı ölümcül yara nedeniyle son nefesini vermiş Akhilleus'un kollarında. Akhilleus ve Penthesileia'nın bu mücadelesi zamanla o devrin sanatçıları ve ozanları arasında çok sevilmiş ve çeşitli sanat eserlerine konu edilmiş. Eski ve acıklı bir aşktan geri kalanlarla beraber...
Ege Bora Eşiz - TÜRSAB Dergisi sayı 221
Kassandra Yunan mitolojisinin bir kahramanıdır. Truva'nın son kralı Priamos'un kızı olarak savaşı yaşamış ve etrafındakileri hem savaştan dolayı, hem de Truva atı'nın getirdiği tehlikeden dolayı uyarmaya çalışmıştır, ancak onu dinleyen olmamıştır.
Christa Wolf Kassandra'yı önemli ve
Kassandra'nın en büyük arzusu geleceği bilmek ve rahibe olmaktı. Tanrı Apollon görür görmez bu güzel kızdan çok etkilendi ve ona bir teklif sundu; Kassandra onunla birlikte olursa ona geleceği görme yeteneği verecekti. Kassandra bu teklifi kabul etti. Apollon, Kasandra' nın ağzına tükürdü ve Kasandra geleceği görme yeteneğine sahip oldu.( Anadolu' nun pek çok yöresinde büyüklerdeki iyi hasletlerin küçüğe geçmesi için de aynı ritüel uygulanmaktadır.) Ama Apollon ile birlikte olmadı. Bakire bir rahibe olma isteği Apollon'a verdiği sözden daha ağır basmıştı. Bir rivayete göre de aslında en başından beri Apollon ile birlikte olmaya niyeti yoktu, sadece geleceği görme yeteneği almak için Apollon'u kandırmıştı. Apollon bu duruma çok sinirlendi ve Kassandra'yı lanetledi. Lanete göre; Kassandra geleceği görecek ama kimseyi buna inandıramayacaktı. Ve asıl ağır darbe; asla rahibe olamayacaktı. Tam tersine bir kadın olarak aşağılanacaktı. Gerçekten de öyle oldu. Truva Savaşı'nı ve savaşın sonucunu görmesine rağmen kimseyi gördüğü şeylerin yaşanacağına inandıramadı. Çaresizlikle savaşın başlamasını ve bitmesini izlemek zorunda kaldı. Olacakları bilmene rağmen onları engelleyememek ne acı bir duygudur. Dahası, Agamemnon tarafından esir edildi ve onun cariyesi olmak zorunda kaldı. Bu rahibe olma hayali kuran bir genç kız için yaşanabilecek en kötü kaderdi. Ama belki kaderin cilvesi olarak bu yaşadığı durum yine bir kadın tarafından sonlandırıldı. Truva'ya savaşmaya giden Agamemnon'un karısı boş durmamıştı. Aşığı ile kocası ülkeye döndüğünde onu öldürmek için bir plan yaptı. Büyük bir zafer kazanmış olarak Kassandra ile ülkesine dönen Agamemnon'un gemisi karısının görevlendirdiği askerler tarafından Yunanistan açıklarında durduruldu. Agamemnon, aralarında Kassandra'nın da bulunduğu cariyeleri ve Agamemnon'u savunan askerler öldürüldü.
Psikolojide, geleceğe dair başkalarını uyarmasına ve doğruları söylemesine rağmen kimseyi kendine inandıramama durumuna Kassandra Kompleksi ismi verilmektedir.
Dev yapılı Orion Merope adlı bir prensese aşık olmuştur. Onun gözüne girmek için Khios adasını yabani hayvanlardan
Orion bir süre kör dolaştıktan sonra bir tapınaktan gözlerinin iyileşebiliceğini öğrendi. Bunun için Dünyanın doğusuna gitmesi gerekiyordü. Doğan Güneşin ışıkları onun yüzüne vurunca gözleri açılacaktı. Anlatılanları yaptı ve gözleri açıldı. D önüp Kraldan öç almak istedi ama adaya döndüğünde onu bulamadı. Orion Khios'tan Girit'e geçti. Orada Artemis'in ( Roma Mitolojisinde Diana ) avcısı olarak yaşamaya başladı. Çok geçmeden onun Aurora'yı ( Şafak Tanrıçası ) sevdiğni öğrenen Av Tanrıçası kısk ançlığa kapılarak Orion'u öldürdü. Ölümünden sonra Tanrılar Orion'u gökyüzüne çıkardılar.
Roma Mitolojisine göre Orion Neptün'ün (deniz tanrısı ) ölümlü bir kadından (Euryale) olan çocuğudur. Bu yüzden bir yarı tanrıdır ve dolayısıyla ölümsüz değildir; ama, yarı tanrı olması ona neredeyse eşsiz bir avlanma yeteneği vermiştir . Orion bir gün Girit'te avlanırken Av Tanrıçası Diana (Artemis) ile karşılaşır. Bir av yarışına girişirler ve bu yarışın sonunda Orion Diana'ya en az onun kadar iyi olduğunu söyler. Bu sırada Orion'un arkasında bir akrep berilir. Bu akrebin kimi esrlerde Diana tarafından yaratıldığı, kimi eserlerde ise Orion'a kandisinin öldürülemeyecek bir yartık olduğunu düşünmesinden dolayı Hera tarafından yaratıldığı düşünülmektedir. Akrep Orion'u sokar ve Orion düşer . Düşerken de akrebi sopasıyla ezerek öldürür. Şi facı Aesculapius onu iyileştirmeye çalışır. Jüpiter (Zeus) da Aesculapius'a onu hayata döndürmesini söyler ve Orion'u gökteki yerine yerleştirir(köpekleriyle birlikte) . Bir nevi Orion'u ölümsüzleştirir. Birbirlerini öldüren Akrep ve Orion hiçbir zaman ay nı anda gökyüzünde yer almazlar.
Yine başka bir mitolojik metne göre ise Orion'un ölümü şöyle olur: Diana, Orion'a derin sevgi ve saygı beslemektedir.Hatta bir ara evlenecekleri bile söylenir. Diana'nın abisi Apollo (okçu tanrı ) bir gün denizin üzerindeki siyah bir şeyi göst erek Diana'dan ona nişan almasını ister. Diana vurur ve vurduğu Orion'un su üzerindeki başıdır. Dalgalar Orion'u kıyıya çıkardığında Diana hatasını anlar ve Orion'u yıldızlar arasında bir yere koyar. Köpeklerini de arkasına ...
Mısır Mitolojisinde ise Orion tanrılarından Osiris ile eş tutulmuştur.
-----------------------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------------------------------
Teste de Lay| by Icons Supported by Design by Lecca|Scraps do template lacarolitas| Subir